2 Mart 2012 Cuma

Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez. Lev Nikolayevich Tolstoy


Neden?
"Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez." demiş Tolstoy...
Neden insanlara durmaksızın: Yanlışsın, çünkü benim gibi düşünmüyor ve benim inandığıma inanmıyorsun. diyoruz.
Ve neden bizim gibi olması için sürekli baskı uyguluyoruz?
Biz bizim gibilerin arasında böylesine mi büyük bir yalnızlık içindeyiz.
Yo, -Onlar doğruya gelsinler ve rahat etsinler diye. demeyin sakın, inanmam.
En hafif şekliyle ahmaklıkla itham ederim sizi.
Daha ağır haliyle ise, -Yalancısınız. derim yüzünüze karşı.
Her birimiz hayatımızda çok net olarak deneyimlemişizdir ateş ve yakıcılığını. Bazılarımız ateşle değil belki, ama istisnasız herkes böylesi bir deneyim yaşamıştır.
Çocuktum, evimizde odun sobası vardı. Ve alevlerin hareketi, rengi vb. nitelikleri olağanüstü bir şekilde tüm benliğimi cezbediyordu. Benim sobaya doğru yaptığım her hamlede babam: -Hayır, yanarsın. diyordu. Sayısını hatırlayamayacağım kadar çok tekrarlanmıştır bu döngü. Ama sonunda zafer benim oldu, babamın farketmediği bir an kucakladım sobayı. Babam çıldırmış gibiydi beni koruyamadığı için, annemse: -Şimdi tamam işte. dedi -Artık öğrendi ve bir daha dokunmayacak.
Yani
-Bir musibet bin nasihatten iyidir.
-Deneyimlemediğin bilgiye sahip değilsindir.
Şimdii...
Bu meselden yola çıkarsak, hangisi daha iyidir ve doğru sonuç doğurur?
Yanlış olduğunu düşündüklerinizin hayatını çekilmez hale getirircesine kafasının etini yemeniz mi?
Yoksa doğruluğunuzu yaşayarak örnek olmak mı?
Yaşamının tamamını karanlıkta geçirmiş birine ışığı anlatmaktan daha büyük bir abesle iştigal düşünemiyorum. Adamı aydınlığa çıkarsanız veya aydınlığı adama gösterseniz çok daha gerçekçi ve etkili olmaz mı? Yıllarca da anlatsanız o karanlıktaki adamın deneyimlemediği bir şeyi kabul etmesini nasıl umabilirsiniz. Kaldı ki kabul etse bile ancak dogma olarak kabul eder.
"Bir yolun doğru olup olmadığı, onu izleyenlerin sayısıyla belirlenir." gibi aptalca bir düşünce içinde iseniz şuna ne diyeceksiniz, merak ediyorum doğrusu.
Oldukça çok sayıda insan
Deodorantların kullanımının doğru olduğunu hayatlarında uygulayarak savundular.
Ve sonuç?
Katliam denebilecek düzeyde dünyanın dengesine olumsuz katkıda bulundular.
Oldukça çok sayıda insan
Kafirlerin Allah'a kazandırlması gerektiğine inanarak Allah adına, inanmayanları temizlemek için canla başla çalıştılar.
Ve sonuç?
İzleri hala silinemeyen, köklü kinler oluşturmuş soykırımlar.
Oldukça çok sayıda insan
Bazı insanların sahip olduklarını, kendilerinin daha iyi değerlendireceğini düşünerek dev boyutlarda bir sömürü düzeni oluşturdular ve bu düzeni korumak için kan dökmekten bile çekinmediler, çekinmiyorlar.
Ve sonuç?
Dünyanın neredeyse her yerinde ardı arkası kesilmeyen savaşlar.
Neden? Neden insan yaptıklarının sonuçlarıyla değil de sebepleriyle değerlendiriyor kendini?
Neden? Neden insan hala bindiği dalı kesmekte olduğunun farkına varmamakta inat ediyor?
Neden? Neden Hıristiyanların boğazları kesilerek infaz ediliyorlar?
Neden? Neden Müslümanlar istisnasız terörist addedilerek ülkeleri işgal ediliyor?
Neden? Neden Zenciler insanlığın pisliği gibi görülüyor ve hala yokedilmeye çalışılıyor?
Neden? Hıristiyanlar ve Müslümanlar hala birbirlerini kafir olarak addediyorlar?
Ve Neden? Neden tüm bu aptallıkları legalize etmek için Allah adını kullanıyorlar?
Eğer: Eğer Allah adil ise, kendisi yargılayıp karşılığını vermeyecek midir tüm yapılanların?
Ve eğer: Eğer Allah adil ise, ey aptal insanoğlu Allah adına yaptığını söylediğin bu katliamların da karşılığı verilmeyecek midir?
Pis kokmak diye ürettiğiniz bir kavramdan ötürü kokmamak için deodorantlara saldırdınız, artık kokmuyorsunuz, kokamıyorsunuz çünkü delinen ozon tabakasından yeryüzüne ulaşan morötesi ışınlar sayesinde pek çoğunuz kokmaya fırsat bulamadan kanserden ölüyorsunuz.
Devam edin, hızlı yaşayın. Emin olun cesediniz yakışıklı olacak erken öleceğiniz için.
Ama cesetleriniz hiç bir halta yaramaz ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder