2 Mart 2012 Cuma
Ben deniyorum, her zaman olmasa da becerebildiğim zamanlarda çok da zevkli olduğunu deneyimledim.
Hayat nedir diye sorar bazen insanoğlu, neden acımasız ve neden adaletsiz?..
Hayat bir süreçtir; tüm varolanlara (farklı şekillerde) aynı olanakları sağlayan. Hiç de acımasız değildir...
Acımasızlık doğanın doğasına aykırıdır ve fakat insanoğlu, değil mi ki doğayla uyum içinde yaşamaktansa doğayı (yönlendirmeyi değil) değiştirmeyi dener sürekli...
Ve doğanın bu değişime her direnci değil mi ki insanoğluna aczinin boyutlarını gösterir. İnsan da bu durumu "acımasız"lık ve "adaletsiz"lik olarak tanımlar. O aciz insan oturur TV karşısına, (entellektüel olacak ya) açar bir belgesel kanalını ve başlar seyretmeye...
Mesela Afrika'nın savanlarındaki yaşamı. Aslan ceylan sürüsünü kovalar ve yakaladığını başlar parçalamaya...
Entellektüel olma çabasındaki insanın tepkisi: -Yahu ne acımasız şu doğa, zavallı, güzelim ceylan öldü. Ne olurdu şu aslanlar olmasa da şu güzellik yaşamına devam etseydi.
Gerçekten de acımasız mıdır doğa? Aslan zalim ceylan mağdur mudur? Aslan olmasaydı ne olurdu?..
Tüm yırtıcılar sürüye uyum gösteremeyen (asi), yeterince hızlı koşamayan (hasta ya da zayıf) olanları yakalayabildikleri için otçulların neslinin yüksek kaliteli ve sayılarının belli sınırlar içinde kalmasını sağlar. Böylece zayıf olan otçulları yakalayamayan zayıf yırtıcılar açlıktan ölerek yırtıcı soyunun da kalitesi yükselirken sayıları da belli sınırlar içinde kalır.
Nüfusları sınırı aşamayan otçulların dengede kalan nüfusları otların nüfusunu da sınırlar dahilinde tutar.
Vay canına yahu!..
Bir aslanın zulmü ve zavallı ceylanın mağduriyeti olarak adlandırdığımız adaletsiz doğa aslında ne kadar da adil ve dengeliymiş.
Ne entellektüel bakış açısı bu mudur zaten? Tamam canım benim de sözüm size değil zaten, siz entellektüel olmayı becerebilmiş ender insanlardan olabilirsiniz. (Gerçi yazının ilerleyen kısmında sizin entellektüel bakışınızın da ipliği pazara çıkacak ya şimdilik böbürlenmenize göz yumalım bakalım.)
Bu çok basit herkesin bildiği bir örnek olduğu için dile getirildi. Bir başkasına bakalım.
Çakal, sırtlan, akbaba, böcek... Bunlar öylesine iğrendiğimiz hayvanlardır ki adları küfre eşdeğer hakaret kelimeleri olarak kullanılagelmektedir. Peki bu leş yiyiciler olmasa ne olurdu ki acaba?
Ne olacak, leşler ortada kalacağı için çok hızlı bir şekilde bakteriler üreyecek ve üreyen bu bakteriler oldukça kısa bir süre içinde doğadaki yaşamın zirvesine oturacaklardı. Yani insan yaşamı (Öncelik bize ait ya) çok büyük bir risk altına girecek ve belki de son bulacaktı.
Ya yılan, kurbağa, sinek...
Yılan olmasa kurbağa nüfusu kontrol edilemez, kurbağa nüfusu kontrol edilemezse de sinekler kaplardı dünyayı.
Niye mi bu mide bulandırıcı gerçekleri yazdım bu kadar?
Anlayabilmek ve anlatabilmek için ki doğa mükemmeldir. Bu bir kaç örnek umarım var olanlar arasındaki uyumun ve fonksiyonelliğin ne denli harika bir uyum içinde olduğunu göstermiştir. Acımasız ya da adaletsiz değil. Eşitlikçi hiç değil. Dengeli.
Genelden biraz daha özele inelim mi?
Aslan ailesinde erkek adeta tembelliğin ilahıdır. Dişi doğurur, avlanır, doyurur, yetiştirir, gereksinimleri karşılar... Erkek ise neredeyse gün boyu yatar, ancak sınırları ihlal edenler olursa (o da lütfen) kalkar kükrer falan sınırların güvenliğini sağlar. Peki siz hiç seyrettiğiniz belgesellerde fonksiyonlarını değişen aile bireyleri gördünüz mü?
Hiç: -Bu gün ben avlanmıyorum, git eve yemek getir. diyen dişi aslan gördünüz mü?
Yo, göremezsiniz. Çünkü bu insana özgü bir durumdur. Sahip oldukları veya olabileceklerinden fazlasına düşünsel boyutta gereksinim yaratarak bu doğrultuda hayatı kendine zehir eden, acımasız ve adaletsiz kılan başka bir canlı göremezsiniz.
Dişisini parçalayan bir erkek yoktur hayvanlar arasında, ve erkeğini rahatsız eden bir dişi de. Yetişkin olduğu halde yavrusunu yuvada tutmak için yırtınan bir anne dişi de göremezsiniz, yavruları yerine avlanarak onları tembelleştiren bir ebeveyn de.
Bunlar insana özgü aptallıklardır.
Ne?
Ha, evet!..
Az önce sözünü ettiğimiz; ipliği pazara çıkan entellektüeller siz homurdananlarsınız. Çünkü entellektüelite, düşünmek değil yaşamaktır. Zekadan yoksun olduğunu söylediğiniz o hayvanoğlu hayvanlar çok daha entellektüeldirler sizden.
Yaşamak mı nedir?
Savaşmak...
Değiştirmek için değil varlığını sürdürmek için.
Yok ederek kendine habitat yaratmak için değil varlığını borçlu olduklarıyla paylaşmak için.
Her uyanışta yeni bir hayata başlamak, yeni bir savaşa girmektir yaşamak. Dünü unutmaktır yaşamak, yarınla ilgili kurgularına bağımlı olmamaktır. Özgürlüktür yaşamak.
Ve...
İnsanoğlunun özgürlüğünün kıstası beklentileridir.
Özgürlük beklentiyle ters orantılıdır. Beklentiniz iyi bile olsa kölesiniz.
Yaşamın her anı kendine özgü bir gerçektir.
Oysa insan yaşamadığı gelecekle ilgili beklentiler yaratmakla öylesine meşguldür ki anı ve o anın içerdiklerini beklenti yaratmak yani hayal kurmakla harcadığının farkında değildir.
Anı yaşamak yerine geçmişi anmayı ve geleceği kurgulamayı tercih eden insan kurgularına ya da anılarına köle değil midir?
Tüm ilişkilerimizin sonlanması veya yaralanmasının da sebebi bu değil midir.
Akşam karısının yaptığı yemek, kurguladığı yemekle eşleşmeyen kocanın şiddeti...
Kocasının, gelince kendisini öpeceğini kurgulayan kadının başı ağrıyan adama dırdırı...
Okulunda başarılı olarak kendilerini gururlandırmasını kurgulayan ebeveynlerin, çocuklarına zulmü...
Bunlar saymakla bitmeyecek örnekler ve hepsinin altında beklentiler, kurgulanmış beklentiler (gereksinimler değil) olduğu için bazı istisnalar hariç her insan şikayetçidir hayatından.
Duyar gibiyim!.. Bazılarınız, bu saptama yeni bir şey değil ki, çözümün var mı onu söyle diyorsunuz.
Vaaar!..
Yaşayın, anı yaşayın, özgürce yaşayın, her şeyi ve her kesi severek yaşayın.
Burada ve şimdi yaşayın, unutmayın zaten ancak ölene kadar yaşayabileceksiniz ve ne zaman öleceğinizi bilmiyorsunuz. O zaman şimdi ölecekmiş gibi anın tadını çıkararak yaşayın.
Ahlak mı? Kimin ahlakı?
Türk'ün ahlak kuralları ile Fransız'ın ahlak kuralları neden farklı?
Çünkü kendiniz yarattınız ve yarattığınıza tapınmayı tercih ettiniz.
Oysa...
Oysa tek bir ahlak kuralı vardır:
KENDİNE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİ BAŞKASINA YAPMA
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder