15 Aralık 2011 Perşembe

bir çelişki mi? yoksa çelişik olan ben miyim?

Var olmak ya da olmamak konusundaki tüm düşünceler ve tartışmalar bana bir fıkrayı anımsatır:
"-Felsefe öğretmeni sınıfa sandalyenin var olmadığının kanıtlanması konulu bir ödev verir.
Tam puanı alan yanıt şu iki kelimeyi içermektedir: -hangi sandalye?"
Ben de bu yaklaşımı benimseyerek diyorum ki:
- Var olduğunu kabul eden var oluşun tüm nimet ve gazaplarından nasiplenir. Ancak kabul etmeyenlerin sevinci ya da üzüntüsü ne anlam taşır?

Karanlığa kahretmekten yeğdir bir mum yakmak.

Bu sabah çook uzun süren bir ümitsizlik dönemini yıkan olayların belki de sonuncusunu yaşadım. Mutluyum.
Ümitsizdim, çünkü insanoğlu İncilde yazıldığı gibi amaçsızlığa terkedilmişçesine sürükleniyordu yaşam denilen döngüde. Kahreden ise bu sürüklenmenin doğal gidişata göre değil de, insanların kendi yarattıkları yalan istikballere doğru olmasıydı.
Ve ben bu gidişattan biraz korku, biraz tiksinti, vb. sebeplerle insanlarla ilişkilerimi minimize edip asosyal bir yaşam sürmeye başlamıştım.
Kızım doğdu sonra, Candan Erçetin'in şarkısındaki melekti o. Onda hayatın varoluşunu, gelişmesini ve o gelişmedeki rolümün ne denli önemli olduğunu gördüm.
Sonra 35 yıldır görüşmediğim bir arkadaşımı buldum. (İstanbul Rumları ve Göç Edenler sayfası üyelerinden Nazaret Davityan sayesinde.) O arkadaşımda ise aslından soyunmadan ve aslından soyunmalarını talep etmeden tüm insanları kabul edecek bir yürek gördüm.
Ve sonra İstanbul Rumları ve Göç Edenler sayfası!..
Her sabah günaydın diyen bir adam Face'de; Tanas'mış adı?..
Sonra bir kahvaltı daveti...
Daha sonrasında ise "Dünyada ve insanoğlunda görmek istediğine bakıyorsun, oysa karındaş olmadan kardeş olabilenler de var" diyen bir buluşma.
Dedim ki kendi kendime: -Kızının geleceğini inşa etmek için verdiğin çaba aynı zamanda insanoğlunun karanlığına kahretmek yerine paylaşmak için de harcanabilir ve göreceksin ki ne denli boş bir ümitsizlik içindesin.

ÖLÜM MÜ? O DA NE?

Bir kişi daha öldü.

Bu benim tanıdıklarımdan biri ve bir kaza sonucu daünyadaki yaşamı terketti.
Ya tanımadığım kaç insan öldü acaba bu gün?

Ölüm!?..

Sordurmaz mı adama?
-Niye varım?
-Nereye gidiyorum?
-Maddi yaşamla sınırlı bir varlık mıyım?
-Allah'ın benim hayatımdaki rolü, etkisi, katkısı vs. vs. ne?
-Ölüm son mu?
-Son değilse Yargılanacak mıyım?
-Allah beni seviyorsa, hoşgörmeyecek mi zaaflarımı, zayıflıklarımı ve onların ürünlerini?


-.....................?
-.....................?
-.....................?

Büyümek ne ola ki?

Teşekkürler Yaradan'a.

Hayatımdan ve hayatım boyunca bana verdiklerinden ötürü.

Ama ben açgözlü bir çocuğum. Aldıklarımla (iyi kötü ayrımı olmaksızın) hiç yetinemedim.

Büyüdükçe var olanda ne kadar küçük olduğumu gördüm. Gördükçe büyümek istedim (istiyorum da). Ama ben büyüdükçe ve kavradıkça var olanın büyüklüğünü, sanki benden daha hızlı büyüdü var olan.

Dilerim herkes benim gibi büyüdükçe küçüklüğünün daha fazla farkına varıp daha çok büyümeyi arzulasın.

HAYDİ HEP BERABER GERGEDANLARIN SOYUNU KURUTMAYA

Düşündüm ki: bilerek ve isteyerek ve hatta severek kaba konuşmaktan yeğdir, istemeden ve sevmeden de olsa iyi konuşmak.

Neden mi?

Neden olacak, kaba konuştukça çevreni kabalar sarıyor ve sen de doğal olarak kabalaşıyorsun.

İyi konuştukça tersi olacak biliyorum ve hatta iyi konuşanlar çoğaldıkça kaba konuşanların yaşam alanları yok olacak ve dinozorlar gibi soyları tükenecek.

Eugene Ionesco'nun Gergedan oyunundaki anlatı gerçekleşecek ama tersine. Gergedan'lar İnsan'a dönüşecek.

HAYDİ HEP BERABER GERGEDANLARIN SOYUNU KURUTMAYA

14 Aralık 2011 Çarşamba

KOLAJ

Ey gönül! Kendine gel; "Zahmet çekmeye gücüm kuvvetim yok!" deme! Kendi saçma görüşlerinden vazgeç; sen, güçsüz değilsin!

Herkesin zahmetini bol bol çekiyorsun da, sende bulunan gizli hazineyi aramak zahmetine katlanmıyorsun! Bu; tembelliktir.
Mevlana


Eğer tembellik etmemişsen buna rağmen çok şey ters gidiyorsa

Her zorluğun sonunda doğan bir ışık vardır. Eğer elleriniz diken yaralarıyla kan revan içinde kaldıysa, güle dokunmanıza çok az kalmış demektir.
Mevlana


Tüm bu yazılanlara rağmen ümidini kaybetmişsen

Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır."
Platon

ÖZGÜRLÜĞÜN KATİLİ

İnsanoğlunun özgürlüğünün kıstası beklentileridir.

Özgürlük beklentiyle ters orantılıdır. Beklentiniz iyi bile olsa kölesiniz.

Yaşamın her anı kendine özgü bir gerçektir.

Oysa insan yaşamadığı gelecekle ilgili beklentiler yaratmakla öylesine meşguldür ki anı ve o anın içerdiklerini beklenti yaratmak yani hayal kurmakla harcadığının farkında değildir.

Anı yaşamak yerine geçmişi anmayı ve geleceği kurgulamayı tercih eden insan kurgularına ya da anılarına köle değil midir?

Ne menem şeydir şu SEVGİ

Sevgi ne menem bir şeydir ki:

bir kişiyi ölümüne sevseniz eksiktir;
ailenizi ölümüne sevseniz eksiktir;
bir takımı, hemşehrilerinizi, ırkdaşlarınızı vs. vs. sevseniz ölümüne yine de eksiktir;

sevmek sevgidir, sevgi ise sevmek.

İnsan sevgiye dönüşmedikçe ya da bir başka deyişle her şeyi ama HER ŞEYi sevemedikçe sevgi sadece lafta kalacaktır.

Sevmek zor şeydir sevgi değilseniz.

Seven sevdiğini kurtarmak için sevmediğinin yokoluşu veya yokedilişini izleyebilir ve hatta katkıda bulunabilir.
Oysa sevgi her şeyi sevdiği için hiç bir şeyi hiç bir şey için feda edemez veya harcayamaz. Tek şey vardır feda edebileceği... KENDİSİ

SEVENLER DEĞİL SEVGİ OLABİLMENİZ İÇİN DUA EDECEĞİM
KALIN SAĞLICAKLA, İYİ GECELER.

SEVİYORUM

Ne kadar kolay?..
"SEVİYORUM"
Da?!..
Kimi?
Dediğim şu:
-Herkesi.
Ya aslı;
Sadece kendimi!..
İşte bundandır Sevilmeyi isteyişim...
Çünkü hep eksik kalır
Kendimi sevişim...

FARKINDALIK

Ne anormal bir varoluştur bu? Aynı anda üç hali de yaşamak..
Yaşamak çünkü yaşandığının kesin kez farkında olmak.
Bir ben varım elbet, ama benden gayrı hep iki daha var..
Biri, tatilde ve denize girmekte iken, diğeri hala bir yerlerde "bir dilim ekmek gelecek mi?"nin derdinde...
Biri, mutluluk mesajlarıyla boyarken buraları, diğerinin intihar edecek durumda olması...
Biri, misafirlerden şikayetçiyken, diğerinin bir kaldırımda tek başına ölüyor olması...
Zengin duyarsızlığı, fakir mağduriyeti değildir bu.Çünkü yerlerini değiştirseniz biriyle diğerinin, emin olun eski fakir çok daha acımasız ve duyarsız olabilir.
Çoook daha derin bir şey olmalı bu farkı yaratan. Ve çok çok daha önemlisi sürdüren.
İNSAN olmanın ölçütü yakında biri'lerinden olmaktır derlerse şaşırmayacağım.
Üçüncü hal mi? o da benim halim...
Tatilde ve denize girmekte değilim ama, "bir dilim ekmek gelecek mi?"nin derdinde de değilim...
Mutluluk mesajlarıyla boyamıyorum buraları ama, intihar edecek durumda da değilim...
Misafirim de yok, bir kaldırımda tek başına da değilim...
Ama en önemlisi her halin farkında olduğum için hiç biri de doyurmuyor beni.
Allah ıslah etsin bizi.

MÜMKÜN MÜ?

BİZ olalım dedi biri...
Mümkün mü inkar?
Güzeli, BİZliği
Ama?!..
Ben Bilmiyorsam BENliği
Sen Bilmiyorsan SENliği
Ve hatta
Ben Bilmeden SENliği
Sen Bilmeden BENliği
Mümkün mü?
Yaratmak BİZliği.

"Bir ben vardır benden içeru"
derken Yunus...
Ben'i aşmış
Düşmüşken Derdine BEN'in
Ve ben
Hala anlamamışken Ben'i
Ve hatta
Sen anlamamışken Yunus Emre'yi
Ne mümkün!
Yaratmak BİZliği.

BİZ bilmektir
Ki
BEN SENsin
Ve
SEN BENsin
Değil mi ki Duamız aynıdır...
YARADAN HÜKMETSİN
Rahat ol da
Bırak da
YARADAN HÜKMETSİN
Ve Mümkün kılsın
Yaratmayı BİZliği.

Diyorlar ki:
O yağdırınca yağmurunu
Ayırmaz
Fakiri, zengini
Adili, müşriki...
Ne gam öyleyse:
Vardır bildiği,
Çıkarır elbet acısını
Misli misli...
Değil mi ki;
Yağmur habercisidir
Gökkuşağının bazısına
Ve keza habercisidir
Çamurun ve pisliğin bazısına
Adalet de odur ki:
Bazısı görür gökkuşağını,
Bereketlenir...
Bazısıysa çamuru,
Çirkefleşir...
O ki umar yağmurdan gökkuşağını
Elbet yaratır BİZliği
Ve o ki gelmeden kahreder çamura
Mümkün mü
Yaratsın BİZliği.

1 Aralık 2011 Perşembe

O liman?

Beni o limana çıkaramazsın

Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı kubbeli mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın

Sizin limanınız hangisi, hiç bir kaptanın çıkaramayacağı...
Bir toprak parçası mı?
Aşık bir yürek mi?
Adil bir dünya mı?
Mutlu bir hayat mı?
Ya da...
İnsanlık mı?..

O liman...
Bazısına çınarlı kubbeli mavi bir liman...
Bir toprak parçası.

Duyguları yakar içini insanın, hasret kahreder. O limanın ulaşılamazlığı duygusu!
Hiç düşünür mü insan acaba, gömüldüğü topraktan farkı yoktur hasretinin içini yaktığı topraktan. Nedir o zaman bu kahredici hasret...