29 Kasım 2011 Salı

STIGMATIK'ler

Ben ve bana ait ilk hatırladığım.

Hayal meyal görüntüler bunlar ve hatta belki de tamamen beynimin yaratıları. Ama öylesine net ayrıntılar var ki hayal olamaz diyorum, olmamasını da istiyorum.
Tarih de net değil, 1963 doğumlu olduğuma göre sanıyorum 1970den önce.
Kumkapı'da yarı bodrum bir evde tek odada kalıyoruz, gün batmış ve ben her çocuk gibi "hadi yat artık" uyaranlarına direnmekteyim.
Odun sobasının hemen yanındaki yatağa yatmış ama uyumamak için her yolu deneyen bir çocuk düşleyin.
O, o yaramaz, o annesini canından bezdiren velet benim işte.
Bir ara yatağın örtüsünü kaldırıp altına bakıyorum ve üç tane sıçan görüyorum (kendimce). Ve işe yarar bir şey yapmış olma ve ebeveyninin beğenisini kazanma kaygısıyla sobanın yanında duran maşayı alarak o üç sıçandan birini belinden maşayla yakalayarak çıkarıyorum yatağın altından:
- Mama bak fare yakaladım. (O dönem fareler günlük hayatımızın birer parçası. Akşamları yatmadan evde yiyecek bir şeyler bırakırdık ortalıkta ki uyuyanları kemirmesinler. Ve çocuk da olsam anlıyordum ki mamam da babam da şikayetçiler durumdan ve zehir falan da fayda etmiyor.)
- Ne diyorsun sen dzo. diyerek mutfaktan aceleyle geliyor mamam ve maşanın ucundaki zavallıyı görünce.
- Bırak onu çabuk, o fare değil. Tekir doğurmuş. diyor.
- Nereden buldun onu.
Ben, iyiyi yapmak isterken zarara yol açmış birinin kaygısıyla yavruyu hemen yere bırakıp maşayı mamama uzatıyorum ve yatağın örtüsünü kaldırarak:
- Ordan diyorum.
Burada kopuyor görüntüler.
Ama hatırladığım o üç yavrudan birisi çok yaramaz olduğu ve çocuklarla (ben ve benden 16 ay küçük olan kızkardeşim Mari) anlaşamadığı için halamlara veriliyor ve orada ilgisizlikten evden kaçıyor ve dönmüyor. Haa, adını canavar koymuştuk onun.
İkincisinin akibetini hatırlamıyorum.
Üçüncüsü ise, Adını Akel koymuştuk çünkü elleri ve kuyruğunun ucu beyazdı çok üzücü bir kazada öldü...
 Komşu evlerden birinin bodrumuna inen merdivenlere misketleri kaçan çocuklar, bodrum girişini kapayan yatay parmaklığı kaldırarak giriyorlar misketlerini almaya, Akel ise merakla bodrum girişinin kenarından bakıyor. Misketlerini alan çocuklar Akel'e dikkat etmeden parmaklığı bırakıyorlar ve kenardaki Akel'in üzerine düşen parmaklık ikiye bölüyor Akel'i.
Görmedim ölüsünü, hatırladığım ise sadece çok büyük bir boşluk hissettiğim.

SENden yansıyan BEN...

Bir kadın, Almanya'dan, Face'de tanımıştım. Sağlam bir beyindi ama hiç açık etmedi kendini.
Profilinde bayağı bir resim izlemek zorunda kalmıştım ne olabileceğini anlamak için.
Sonra bir gün çıkageldi İstanbul'a, ve buluştuk.
Çok doğaldı, hiç abartı yoktu. Bunun yanında birikiminden kaynaklanan kendinden eminlik hakimdi.
Son derece... son derecesi zor!?
Çünkü alçakgönüllülük değildi hali ama burnu büyüklük hiç değildi.
Doğaldı, vardı, varlığını dolu dolu yaşatan bir tavrı, ve pek öyle insanların büyük bir genelliğinde göremeyeceğin doğal bir kalitesi vardı.
Belki de artık varlığından ümit kesmeye başladığım ve hatta "Bu senin ütopyan olmalı, yok böylesi" dediğim bir İNSANdı.

Not: "SENden yansıyan BEN..." başlığı sözkonusu kişinin kendi tarafından konulmuştur.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Çığlık atmaktan asla vazgeçmeyin !!!

ÇIĞLIK...
Yolcular uçağa binmek üzere piste getiren otobüsten inmişler. Bavullarını gösteriyorlar.
Bir bakmışlar, uçak şirketinin minibüsü yanlarına kadar gelip durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler.
Yolcular fena halde şaşırmışlar... Nasıl şaşırmasınlar?
Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kara gözlükler ve kolunda üç noktalı bant... Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması. Tasmanın ucunda bir köpek. Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa...   Günlerden 1 Nisan değil ama 'Şaka herhalde' diye içgeçirirlerken doluşmuşlar uçağa.
Bir süre sonra uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış.   Yolcuların gözleri camda....
Uçak hızlanmış... Hızlanmış...    Yolcular endişelenmeye başlamışlar.
Uçak daha da hızlanmış.   Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış.   Uçak iyice hızlanmış...
Bazı yolcular paniklemeye, hatta dua etmeye başlamışlar...
Uçak son hıza pistin sonuna kadar ulaşmış...
100 metre sonra betonun bitip cimlerin başladığını gören yolcular, dehşet içinde basmışlar çığlığı...
Tam o anda kaptan pilot, levyeyi sonuna kadar çekmiş.
Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş ve sonunda havalanmış...
Kaptan pilot arkasına yaslanmış, derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş: "Biliyor musun?" demiş, "Bir gün çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte geberip gideceğiz, diye korkuya kapılıyorum bazen..."
Fıkradan hisse; Dünyada nice kör yöneticiler var... Çığlık atmaktan asla vazgeçmeyin !!!

Ben eşitliğe inanmam ki!..

Ben eşitliğe inanmam ki!..dengeye inanırım.
Doğa büyükleri iki küçükle dengeler,
Ama bir küçük eksilse denge bozulur.
Yani büyük küçüğe küçük de büyüğe bağlı var olur.
Birinin diğerine tahakkümü aslında kendini mahvetmeye götürür

11 Kasım 2011 Cuma

GÜNSEVGİ olsun herkese

Ne yapıyoruz YA RAB, neyiz biz, neye dönüştük ve neden izin verdin bize.

RAB MERHAMET
Nereye gidiyoruz YA RAB, durdur bizi.
Merhamet et, kurtar bu kısa vadeli çıkar peşinde koşma durumundan.
SEN yarattın her şeyi ve her kesi...
SEN bilirsin kim kimdir ve ne ister...
SEN kadirsin bizi ıslah etmeye...
SEN aç gözlerimizi YA RAB...