Bazıları vardır, ("bazıları" hepsi değil) her yerde görürüz ama ne yazık ki genellikle mevki ve titr sahibi olmaları sebebiyle bulaşmaktan çekiniriz.
Ben bu tipleri enik olarak adlandırıyorum. Niye mi?
On yıllar önceydi, kumkapıda tren köprüsüne doğru yürüyordum, yakınımda da birisi elindeki tasmanın ucunda bir yavru köpekle birlikte benimle aynı yöne doğru yürüyordu. Derken tren geçmeye başladı, işte o an o enik korkuyla kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırarak adamın ayakları altına sindi. Tren gürültüyle geçmekte, enik ise sindiği yerden korkuyla seyretmekteydi. Zaman geçti, tren geçti, gürültü bitti ve o sinik enik, o korkudan nefes almayı bile unutmuş olan enik fırlayıverdi sığındığı ayakların arasından ve canhıraş bir şekilde havlamaya başladı gitmiş olan trenin ardından.
İşte bu enik gibidir o bazıları, (yine "bazıları" hepsi değil) içinde bulundukları ortamda süt dökmüş kedi, yada daha doğrusu enik gibi kuyruk bacaklar arasında, birilerinin ayakları altına sinerler. Ve gün olur, devran döner, o bazıları mekanı terkeder, trenin geçmediği, gürültünün olmadığı (yani tuzları kurudur artık, sorunsuz bir yaşam sürmeye başlayanlar) bir mekana geçerler.
Geçtikleri mekanda kendilerini ("kendi kendilerini") DİASPORA halkı olarak adlandırırlar (yani "DİASPORA" adını kendilerine alan açmak için kullanırlar). Artık keyifleri yerine gelmiştir, gürültü yoktur, korku sebebi yoktur (tuzları kurudur). Ve başlarlar canhıraş bir şekilde havlamaya ("havlamaya" çünkü eleştirileri veya saptamaları objektif olmaktan uzaktır). Diğerlerinden, gürültülü mekanı terketmemeyi göze almışlardan ("terketmemeyi göze almışlardan" hepsi elbette objektif değildirler. yazı da bir genelleme değil zaten.) bazıları bu havlamaları dinlemeye çalışırlar. Ama nafile bir gayrettir. Anlam yoktur çünkü bu havlamalarda.
Savaşmaktansa cephe dışından ahkam kesmeyi tercih edenlerin havlamalarıdır bunlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder