14 Ekim 2014 Salı

Cam tavan sendromu


“Bir Şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar” Dr. David J. Schwartz
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı 'hayat dersi'ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel ( burada 30cm'den fazla zıplanamaz inancı ) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yaşadıklarına 'cam tavan sendromu' denir.
Psikolojide cam tavan sendromuna ‘öğrenilmiş çaresizlik’ adı verilmektedir...
Öğrenilmiş çaresizlikte, yenildiğine uzun süre inanırsan sonunda yenilgi bir gerçek olur. Öğrenilmiş çaresizlik içerisinde olmak sonuçta ATALET durumunu oluşturur. Atalet fizik biliminde “eylemsizlik hali” kişisel gelişim terminolojisinde ise “amaca yönelik eyleme geçememe”dir...
Ataleti oluşturan inanç ve düşünceler şunlardır:
* Değişmezlik inancı: Böyle gelmiş böyle gider.
* Etkisizlik inancı: Bu işe yaramaz ki
* Gereksizlik inancı: Yapsam ne değişecek ki
* Yararsızlık inancı: Bunu yapmanın hiçbir faydası olmaz
* Erteleme inancı: Bunu daha sonra yaparım
* Kontrolsüzlük inancı: Bunu yapmak benim elimde değil ki
* Yetersizlik inancı: Ben kim oluyorum bu işi yapamam ki
* Mükemmeliyetçilik inancı: En iyisini yapabilecek seviyeye gelinceye kadar hiçbir şey yapmamalıyım
* Başarısızlık beklentisi: Ben bu işi yüzüme gözüme bulaştırırım.
Yaşamımızda çıkardığımız öğrenilmiş başarısızlık dersleri üç şeyi unutmamıza neden olur.
* Daha büyük hayatı hayal edebilmeyi,
* Bir daha deneme cesaretini,
* Daha fazlasını başarabilme öz güvenini
Kişinin kendine koyduğu sınırın üzerine çıkamaması durumu; Uzunca süre aynı şekilde çalışmış, sınırlarını zorlamamış kişiler kendi koydukları sınırlara kadar çıkabiliyorlar. Bu sendrom kişide yetersizlik duygusu uyandırıyor. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır...
Cam tavan, tükenmişliğin yanı sıra bir yandan bedensel, diğer yandan zihinsel engeller hem kişiyi hem de çevresindekileri etkiliyor. Sendrom kişileri sadece zihinsel olarak etkilemiyor. Stres vücudu da vuruyor. Halsizlik, yorgunluk, bazılarında kilo kaybı veya tam tersi olarak kontrolsüz kilo alışı, mide, bağırsak, sindirim sisteminin bozulmasına sebep olabiliyor... Kısacası beyin düzgün çalışmadığı zaman bu durum diğer organları da etkiliyor...
Öğrenilmiş başarısızlık ve ataletten kurtulmanın ilk koşulu farkına varabilmek ve eyleme geçmek için özgüveni yeniden kazanmaktır...

13 Ekim 2014 Pazartesi

Bardağı yere bırakın bugün düşsün..

Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı

Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu :
“Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”

'50gr!' .... '100gr!' .....'125gr'

..diye öğrenciler yanıtladı.

Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki :

Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”
‘Hiçbirşey' …..diye yanıtladı öğrenciler

Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?' diye sordu profesör bu kez…
Kolunuz ağrımaya başlardı efendim' diye öğrencilerden biri yanıtladı
Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”
“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”

….. tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler

“Çok iyi.

Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?”

Diye sordu profesör.

‘Hayır‘…. Diye yanıtladı herkes

Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

“Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”diye tekrar profesör sorar

“Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verir

“Kesinlikle!”der profesör.

Hayatın problemleri de böyle birşeydir.

Onları kafanda birkaç dakika tutarsın... Bir sorun yokmuş gibi görünür.
Uzun bir süre düşünürsün... Başınız ağrımaya başlar

Daha uzun düşünürsün... Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur.
Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir,
Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi).

Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!
Bu yüzden bugün ofisten ayrıldığınızda,
Sevdiklerinize şunu hatırlatın :

Bardağı yere bırakın bugün düşsün..