29 Haziran 2011 Çarşamba

AZINLIKLAR NASIL AZINLIK OLDU Ayşe Hür

  • 1913-1914 Yürütülen baskı ve yıldırma operasyonu sayesinde, Celal Bayar’a göre 200 bin, Teşkilat-ı Mahsusa Şefi Kuşçubaşı Eşref’e göre 1,5 milyon Rum nüfus Adalar’a ve Yunanistan’a kaçırtıldı.
  • 24 Nisan 1915’te İstanbul’da Ermeni cemaatinin tüm önde gelenleri evlerinden toplanarak Çankırı ve Ayaş’a doğru yola çıkarıldılar. Ülke çapındaki tehcir ise resmen 27 Mayıs 1915’te başladı. 1918’de savaş suçlarını soruşturmak üzere kurulan Mustafa Arif (Deymer) başkanlığında kurulan Osmanlı Dahiliye Nezareti Komisyonu’nun raporuna göre Birinci Cihan Harbi’nde ölen Ermeni sayısı 800.000’di.
  • 22 Ocak 1921’de Müdafaa-i Milliye Vekili (Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak) Bey, Meclis’teki gizli oturumunda, ülkede halen çoğu Karadeniz bölgesinde olmak üzere 800 bin kadar Hıristiyan bulunduğunu söyleyerek, gayrımüslimlerin ekonomik hayattaki yerlerini korumasından duyduğu rahatsızlığı belirtti. Generale göre Hıristiyanlardan askerlik için bedel nakdi alınması ve bunların imalathanelerde, yol, köprü, tünel gibi bayındırlık işlerinde çalıştırılması gerekmekteydi. Fevzi Paşa’nın bu önerisi karşısında, Malatya Mebusu Fevzi Efendi ‘yaşa!’ sesleri arasında ‘Efendiler, Ermenilerin denaatı (kötülüğü), ihaneti malumdur’ demiş, Ermeni, Rum ve Yahudilerden 500 Lira bedeli nakdi alınmasını, hem de bunların Erzurum’a, Sivas’a yollanıp yollarda çalıştırılmasını istemişti. Ardından da; ‘Maksadım onların ezilmesidir.’ diye eklemişti.
  • Ocak 1923 ve sonrası Lozan Barış Anlaşması’nın bir parçası olarak ondan 6 ay önce imzalanan Türk ve Rum Nüfus Değişimine İlişkin Sözleşme ve Protokolü tarihin gördüğü en büyük nüfus değişimine hukuki çerçeve oluşturdu. Sonuçta, aslında İttihatçıların 1913’te başladığı kaçırtma operasyonundan beri aralıksız süren halkların ayrışması sürecine hukuki çerçeve oluşturan Lozan Barış Anlaşması’nın 1. maddesi uyarınca 355 bin kadar Müslüman Türk Yunanistan’ı, 192 bin civarında Ortodoks Rum da Türkiye’yi terk ederken, 2. maddeye göre etablis olarak adlandırılan 130 bin Müslüman Batı Trakya’da, 110 bin civarında Rum da İstanbul’da kaldı.
  • 16 Mart 1923 Mustafa Kemal Adana’da esnafa yaptığı konuşmada “Memleket en sonunda yine gerçek sahiplerinin elinde karar kıldı. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.” dedi.
  • Haziran 1923 Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Gayrimüslim azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlandı.
  • Eylül 1923’de Kilikya (Adana havalisi) ve Doğu Anadolu’dan savaş sırasında göç eden Ermenilerin geri dönüşünü yasaklayan bir kararname çıkarıldı.
  • Aralık 1923 Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.
  • 1924’te Mahsub-i Umumi Kanunu’nun 2. maddesinde değişiklik yapılarak, Birinci Dünya Savaşı için mallarına el konmuş gayrimüslimlere ödeme yapılmaması sağlandı.
  • 1924’te 40 kadar Fransız ve İtalyan okulu kapatıldıktan sonra sıra azınlık okullarının binalarının onarımında, genişletilmelerinde, yeni binalar yapmalarında kısıtlamalara geldi. Okul programları ve sınavlar MEB tarafından denetlenmeye başladı. Türk öğretmenler ve müdür yanında bulunması şart tutulan Türk müdür yardımcısı MEB tarafından atanmış, Türkçe, tarih ve coğrafya ile yurt bilgisi derslerinin Türkçe olarak Türk öğretmenler tarafından okutulması mecburiyeti getirilmişti.
  • 1924’te Avukatlık Kanunu uyarınca 960 avukat iyi ahlaklı olup olmadığı açısından değerlendirildi ve sonuçta 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Böylece Yahudi avukatların yüzde 57’si, Rum avukatların üçte biri işsiz kalmıştı. (Ermeni avukat sayısı belli değil.)
  • 1 Ağustos 1926’da, devletin, Lozan’ın yürürlüğe girdiği Ağustos 1924’den önce gayrımüslimlerce edinilmiş tüm malları müsadere etme hakkına sahip olduğu ilan edildi. Yahudilere yönelik ‘sadakatsizlik’, ‘nankörlük’ gibi ithamlardan bunalan cemaat önderleri Lozan Antlaşması’nın 42. maddesinden feragat ettiklerini beyan eden mazbatayı Başvekâlete gönderdiler.
  • 1926 yılında ticari yazışmalarda sadece Türkçe kullanılmasını düzenleyen yönetmelikten sonra idari kadrolarda çalışan ve Türkçe yazı diline hâkim olmayan gayrimüslimler işten çıkarılmaya başladı. Yabancı banka ve firmalarda çalışan Türklerin oranı yüzde 75 olarak belirlenmişti. Bu yönetmelik uyarınca işten çıkarılan Rumları sayısı 5 bindi. Devlet Demiryolları İşletmesi’nin tüm gayrimüslim personeli işten çıkarılmıştı.
  • Mayıs 1927’de, Lozan’dan sonra ülke dışında olanların Türk vatandaşlığından çıkarılacağına dair kararname ilan edildi.
  • 20 Şubat 1928 rejimin gözüne girmek isteyen bir grup İstanbul Üniversitesi öğrencisinin vapur, tramvay gibi toplu taşıma araçlarına ‘Vatandaş Türkçe Konuş!” yazılı pankartlarını asmasıyla başlayan dönemin gazetelerinde ‘Türkçe Konuş!’ hitabına tahammül edemeyen ‘sözde vatandaş’lardan söz edilmişti. Bu tarihten itibaren kampanyanın gereklerine uymadıkları gerekçesiyle pek çok kişi hakkında Türklüğü tahkir davası açıldı.
  • 1928’de Sivas’taki Ermenilerin şehir dışına çıkmaları yasaklandı.
  • Eylül 1929 Defterdarlık, Yahudi okullarını, Or Ahayim Hastanesi’ni, Ortaköy Yetimhanesi’ni ve sinagogları ticari müessese sayarak bunlara yapılan bağışları ve intikalleri vergilendirmeye karar verdi
  • Uygulama geriye doğru, 1925 yılından başlatıldı. Bu yüksek vergileri ödeyemeyen Hahambaşılığa haciz geldi.
  • 1928-1929 yıllarında Diyarbakır ve Harput’taki Ermenilere yerel yöneticiler tarafından Türkiye’den gitmelerinin kendi hayırlarına olacağını telkin edildi.
  • 1929-1930 arasındaki 18 ay içinde Türkiyeli Ermenilerden 6.373 kişi Suriye’ye göç etmek zorunda kaldı.
  • 11 Haziran 1932’de yürürlüğe konan Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanun’la yabancıların bazı mesleklerde çalışmaları yasaklandı. Bu durum özellikle Yunan uyruklu serbest meslek erbabını, küçük esnaf ve sokak satıcılarını etkiledi.
  • Kasım 1932 İzmirli her Yahudi’ye Türk kültürünü benimsemeye ve Türk diliyle konuşmaya söz veren birer taahhütname imzalatıldı. İzmir Yahudilerini Bursa, Kırklareli, Edirne, Adana, Diyarbakır, Ankara Yahudileri izledi.
  • 25 Şubat 1933 günü aralarında yazar Peyami Safa, matematikçi Cahit Arf gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri, ceplerine irili ufaklı taşlar doldurarak Osmanlı döneminden beri yataklı trenleri işleten La Compagnie des Wagons-Lits (kısaca ‘Vagon Li’ denirdi) adlı bir Fransız/Belçika şirketinin Beyoğlu’ndaki eski Tokatlıyan Oteli binasındaki bürosu önünde toplandılar ve büyük bir protesto gösterisi yaptılar. Ardından yeni bir “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası patlak verdi ve hızla yaygınlaştı.
  • 1933 Mardin’deki Süryani Patrikliği Merkezini, gizli ve açık baskılara dayanamayarak ‘cemaatin arzusu doğrultusunda’, ‘görülen lüzum üzerine’, ‘muvakkaten’ (geçici olarak) Mardin’den Humus’a taşındı. Ancak o günden beri geri dönmek mümkün olmadı.
  • Haziran 1934’te yürürlüğe giren ve ülkeyi ‘Türk kültüründen olan ve Türkçe konuşanlar (has Türkler)’, ‘Türk kültüründen olan ve Türkçe konuşmayanlar (Kürtler) ve ‘Türk kültüründen olmayan ve Türkçe konuşmayanlar’ (gayrimüslimler ve diğerleri) olarak üçe bölen İskan Kanunu’ndan sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki Rumlar ve Ermeniler, kendileri için uygun görülen bölgelere sürüldüler.
  • 21 Haziran-4 Temmuz 1934 (Trakya Olayları) Irkçı Cevat Rıfat Atilhan’ın Milli İnkılap dergisindeki, Nihal Atsız’ın Orhun dergisindeki Yahudi aleyhtarı ve ırkçı yazılarla galeyana gelen kitleler, Çanakkale, Gelibolu, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski’de Yahudilere saldırdılar. Olaylarda Yahudilere ait evler ve mağazalar yağmalandı, kadınlara tecavüz edildi, bir haham öldürüldü. CHF Trakya teşkilatının örgütlediği anlaşılan olaylar sonucu 15 bin Yahudi, mal ve mülklerini geride bırakıp can havliyle başka şehirlere, ülkelere kaçmak zorunda kaldı.
  • Ocak 1937 Kayseri, Sivas gibi yerlerdeki Ermeni ve Yahudilerin ‘güvenlik gerekçesiyle şehir merkezlerine göçmesi emredildi.
  • 24 Temmuz 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir ilana bakılırsa, Ankara Askeri Baytar Mektebi’ne alınacak öğrencilerde aranan özelliklerden biri “Türk ırkından olmak’tır.
  • 6 Eylül 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan Türk Kuşu Direktörlüğü’ne alınacak tayyare öğretmenlerine dair bir başka ilanda ise ifade biraz daha rafine hale gelmiş ve ‘Türk soyundan olmak’ haline dönmüştür.
  • 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılması sırasında bölgedeki Ermeniler baskılar sonucu Suriye’ye göç ettiler. Göçle ilgili Yunus Nadi’nin Cumhuriyet Gazetesinin 20 Temmuz 1939 sayılı nüshasındaki yazısında şöyle deniyordu: “Neden korkuyorlar? Ne var? Kendilerini yiyeceğimizi mi vehmediyorlar”
  • 8 Ağustos 1939 Avrupa’nın çeşitli yerlerinden topladığı 860 Yahudi mülteciyi Filistin’e taşırken, yolda karşılaştığı bazı sorunlar yüzünden İzmir’e sığınmak zorunda kalan Parita gemisi, yolcuların “Bizi öldürün ama geri göndermeyin” haykırışlarına rağmen 14 Ağustos’ta iki polis motorunun refakatinde limandan çıkarıldı.
  • 12 Aralık 1940 Romanya’nın Köstence limanından aldığı 342 Yahudi mülteci ile İstanbul’a varan ‘yüzen tabut’ namlı Salvador’un (aslında 40 kişilik bir tekneydi) bir mil bile gidecek hali olmadığı açık olduğu halde Türk makamları, gemiyi yoluna devam etmesi için zorladı. Sonuç hazindi: 13 Aralık günü Silivri açıklarına şiddetli fırtınaya yakalanan Salvador’un parçalarından tam 219 ölü toplandı.
  • 22 Nisan 1941 Bir gün kapılarında beliren jandarmalar tarafından 12 bin gayrimüslim erkek, sivrisinek kaynayan ve sıtma yayan bataklığın, rutubet, çamur ve aşırı sıcağın bunalttığı, su darlığı çekilen altyapısız kamplara gönderildiler. ‘20 Kur’a İhtiyatlar denilen bu ‘askerler’, Zonguldak’ta tünel inşaatlarında, Ankara’da Gençlik Parkı’nın yapımında, Afyon, Karabük, Konya, Kütahya illerinde taş kırma, yol yapma gibi ağır işlerde çalıştırıldılar. 27 Temmuz 1942 günü terhis edildiler.
  • 15 Aralık 1941 Köstence limanından aldığı 769 Romen Yahudisini Nazi zulmünden kaçırıp Filistin’e götürmek isteyen Struma gemisine, Türkiye’nin izin vermemesi yüzünden 2,5 ay Sarayburnu açıklarında hastalıkla ve ölümle pençeleştikten sonra Karadeniz’e çıkarıldı. Struma, 23 mil açıkta, motorsuz, yakıtsız, yiyeceksiz, susuz, ilaçsız kaderine terk edildi. 24 Şubat 1942 günü, saat 02.00’de kimliği bilinmeyen denizaltılarca batırıldı. Faciadan sadece bir kişi kurtuldu.
  • 11 Kasım 1942 Savaş sırasında ortaya çıkan mali sorunları aşmak gerekçesiyle Varlık Vergisi çıkarıldı. Vergi mükelleflerinin yüzde 87’si gayrimüslimdi. Ermeni tüccarlar kapital güçlerinin yüzde 232’si, Yahudi tüccarlar, yüzde 179’u, Rum tüccarlar yüzde 156’sı, Müslüman-Türk tüccarların ise sadece yüzde 4,94’ü oranında vergilendirilmişlerdi. Vergilerini ödeyemeyenler Aşkale, Sivrihisar, Karanlıkdere kamplarına gönderildiler. Kimi malını, kimi canını, kimi onurunu, kimi Türkiye’ye inancını yitirdi.
  • 6-7 Eylül İstanbul’da ağırlıklı olarak Rumlara yönelik büyük bir yağma harekatı örgütlendi. Olayların bilançosu kısa sürede ortaya çıkar. Türk basınına göre 11 kişi ölmüştü ancak sadece üç kişinin adları verilmişti. Bazı Yunan kaynaklarına göre 15 ölü vardır ancak, daha sonra öldüğü iddia edilen bazı kişilerin Yunanistan’da yaşadığı anlaşılmıştır. Yaralı sayısı resmî rakamlara göre 30, gayri resmî rakamlara göre 300’dü. Sadece Balıklı Hastanesi’nde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştü. Tecavüze uğrayanların 200’ü aştığı sanılır. Olaylar sırasında, resmî rakamlara göre 5.300’ü aşkın, gayri resmî rakamlara göre 7 bine yakın bina saldırıya uğradı. Hasarın mali portresi konusundaki en düşük tahmin o günün değerleriyle 150 milyon lira, en yüksek tahmin 1 milyar liraydı.
  • 1956’da kurulan Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu çalışmaları, 1959’da İl İdaresi Kanunu’nun 2. Maddesi’nde yapılan değişiklikle uygulamaya konuldu. Bu kurulca, 1978’e kadar yaklaşık 75 bin yerleşme adı incelendi ve bunlardan 28 bin kadarı değiştirildi. 1983’ten sonra da ufak çaplı değişiklik hamleleri yapıldı.
  • 1964 Kararnamesi Atatürk ve Venizelos arasında 1930 yılında imzalanan ‘Dostluk Antlaşması’ bir hükümet genelgesiyle, Türk hükümetince tek taraflı olarak iptal edilmişti. Hükümet, önce Türkiye’deki Yunan uyrukluların tapu müdürlüklerindeki işlemlerini durdurdu, ardından da bankalardaki paralarını bloke kararı aldı. Türkiye’de doğup büyümüş, burada ticaret yapan, esnaflık yapan, emekçilik yapan Yunanistan vatandaşı Rumlar sınır dışı edildiler.
  • 26 Ocak 1970 1967’deki Altı Gün Savaşı’nın Arapların hezimetiyle sonuçlanması ve 1969’da Müslümanlarca kutsal sayılan Mescid-i Aksa’nın fanatik bir Yahudi tarafından kundaklanmasının tırmandırdığı anti semitik atmosferde, Necmettin Erbakan Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Partiye masonların ve Siyonistlerin alınmayacağını ilan eden Erbakan ve arkadaşları ‘beynelmilel Yahudilik’, ‘beynelmilel Siyonizm’, ‘Nil’den Fırat’a Büyük İsrail’, ‘Ortak Pazar Siyonizmin bir oyunudur’ ‘Ortak Pazar’a girmek Türkiye’nin İsrail’e bir vilayet olmasıyla sonuçlanabilir’, ‘İsrail Güney Amerika’ya nakledilmelidir’ gibi fikirlerin mucidi olarak, antisemitizm tarihçemize önemli katkılar yaptılar.
  • 1974’te İstanbul’daki Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu ile Hazine arasında 1971’de görülmeye başlanan bir dava sonunda, 1936 Beyannamesi uyarınca mal edinilemeyeceği hükmü uygulanmaya başladı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği kararda Türkiye’deki azınlıkları Türk olmayanlar olarak değerlendirmişti.
  • 1974 tarihli UNESCO Raporu’na göre yüzyılın başında Ermeni cemaatine ait 2.538 kilise ve 451 manastır varken, geriye sadece 913 kilise ve manastır kalmıştı. Tehcirden sonra Ermeni köy ve şehirlerine yerleştirilen Müslüman ahalinin ilk işi, merkezi ve güzel kiliseleri camiye çevirmek olmuştu. Gerisi ambar, depo ve tavla olarak kullanıldı. Meclis’in Türkçü-ırkçı kanadından Dr. Rıza Nur, Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’e yolladığı 25 Mayıs 1921 tarihli mektupta, “Ani şehrine ait izlerin yeryüzünden temizlenmesi başarılırsa bunun Türkiye’ye büyük bir hizmet olacağını” söylemişti, neyse ki Karabekir böyle bir girişimin gerek dünyadan gerekse Türkiye’deki Ermeni toplumundan büyük tepki göreceğini söyleyerek reddetmişti. Geriye kalan 913 kilise ve manastırdan 464’ü tamamen yıkıldı. 252’si yıkılmaya terk edildi, 197’si ise ciddi restorasyon gerektiriyor.
  • 6 Eylül 1986 İstanbul Galata’daki Neve Şalom Sinagogu’na Filistinli Abu Nidal Örgütü’ne bağlı teröristler tarafından yapılan bombalı ve makineli tüfekli saldırısında 22 kişi öldü ancak olay büyük tepki yaratmadı, çünkü Filistin davasına kamuoyunda büyük sempati vardı.
  • 1985-1990 arasında PKK’ya karşı korucu olmayı reddettikleri için topraklarına el konularak yerlerinden edilen Yezidiler kitlesel olarak Batı ülkelerine göç etmek zorunda kaldılar.
  • 15 Kasım 2003 Şişli’deki Beth İsrail Sinagogu ile Galata’daki Neve Şalom Sinagogu’na Müslüman Türk teröristleri tarafından intihar saldırısı yapıldı, 23 kişi öldü, 70’den fazla kişi yaralandı.
  • 5 Şubat 2006 Trabzon’daki Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro 16 yaşında bir genç tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
  • 19 Ocak 2007’de Agos’un genel yayın yönetmeni Hrant Dink öldürüldü.
  • 18 Nisan 2007 Malatya’da yedi genç Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapan Zirve Yayınevi’ni basarak üç büro çalışanını öldürdüler.
    * Ayşe Hür’ün 16 Nisan 2011’de Uluslararası Nefret Söylemi Konferansı’nda yaptığı konuşmadan özetlenmiştir.
    Kaynak: Agos

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder